Milton Robinson, hayatı sıradanlık ve sessizlikle örülü, yaşlı bir adamdır. Batı Pensilvanya’da küçük bir kasabada yalnız yaşar; günleri belediye toplantılarına katılmak, bahçesini düzenlemek ve eski anıların gölgesinde geçip gitmektedir. Ancak bir akşamüstü bahçesine düşen UFO ile her şey değişir. Aracın içinden çıkan, sessiz ve gizemli bir uzaylı – Jules – Milton’un hayatına aniden girer. Garip görünümlü ama tehditkâr olmayan bu varlıkla kurduğu bağ, Milton’un yıllardır içinde tuttuğu duyguları ve özlemleri gün yüzüne çıkarır.
Başta kimse ona inanmaz. Ancak komşuları Sandy ve Joyce da Jules’u gördükten sonra üçü arasında şaşırtıcı bir dostluk oluşur. Bu yaşlı üçlü ve sessiz uzaylı, birlikte zaman geçirip sıradan hayatın ötesinde bağlar kurdukça, yalnızlıklarının yerini anlam ve neşe almaya başlar. Jules’un garip alışkanlıkları, evdeki düzeni değiştirse de, her biri için adeta bir uyanış başlar.
Ancak bu huzurlu tablo uzun sürmez. Hükümet, bu olağanüstü olayın izini sürmeye başlar. Artık hem Jules’un güvenliği hem de yaşlı arkadaşlarının sır gibi sakladıkları yeni hayatları tehlikededir. Dahası, Jules’un bu gezegene gelişi bir tesadüf değildir; amacı, gemisini onarıp geri dönmek ama belki de yalnız gitmemektir…
“Jules”, bilim kurgu ögeleriyle bezenmiş, dokunaklı ve mizahi bir dram. Yaşlılık, dostluk, ikinci şanslar ve yabancı olanla kurulan bağ üzerine düşündüren bu film; hayatta hiçbir şey için geç olmadığını, hatta yıldızların bile bazen yeni bir başlangıca sebep olabileceğini anlatıyor.