Ege’nin sakin bir sahil kasabasında geçen “Şişedeki Mektuplar”, kökenleri Girit’e dayanan küçük Ozan ile dedesi Mehmet Bey’in üç kuşağı birbirine bağlayan dokunaklı hikayesini anlatıyor.
10 yaşındaki Ozan, çevresindeki çocuklar tarafından “gavur” denilerek dışlandığı için ailesinin geçmişini inkâr eden inatçı bir çocuğa dönüşmüştür. Kendini kanıtlamak için dedesiyle sık sık tartışan Ozan, aslında ait olma çabasıyla doludur. Ancak dedesi Mehmet Bey için torununun bu tepkisi, yıllar önce henüz 7 yaşındayken Girit’ten İzmir’e yapılan mecburi göçün ve yaşadığı kimlik mücadelesinin yankılarından ibarettir.
Mehmet Bey, torununu geçmişle barıştırmak ve köklerine saygı duymasını sağlamak için sıradışı bir yöntem seçer: Girit’e dair anılarını, hikâyelerini ve duygularını birer mektup gibi cam şişelere koyarak denize bırakır. Ozan, bu gizemli şişeleri keşfettikçe sadece ailesinin tarihini değil, dedesinin gençliğini, göçün acılarını, özlemini ve aitlik mücadelesini öğrenir.
“Şişedeki Mektuplar”, göç, aidiyet, aile bağları ve geçmişle yüzleşme temaları üzerinden izleyiciye hem nostaljik hem de duygusal bir yolculuk sunarken, bir çocuğun kimliğini keşfetme serüvenine yumuşak ve içten bir bakış getiriyor.