Necip (Metin Akdülger), yıllardır süregelen profesyonel futbolcu olma hayalini, son play-off maçına kadar taşıyan genç ve yetenekli bir sporcu olarak hayatını sürdürür. Ancak, egoların ve kazanma hırsının ön planda olduğu o kritik maçta, sert bir müdahale sonucu vücudu tamamen felç olur. Hastanede geçirilen yoğun bakım ve tedavi sürecinin ardından eve döndüğünde, yaşananlar Necip’in iç dünyasına ve çevresindeki insanlarla olan ilişkilerine derin bir ışık tutar.
Genç, yakışıklı ve başarılı olan Necip, artık eski köşkün ahşap işlemeli koltuğunda örtüyle kaplanmış, hareketsiz bir figürdür. Ev, onun için bir dünya, insan ruhunun duygular ve düşüncelerle örülü ahlakı içeren gizli bir alan haline gelir. Dışarıdan gören ve duyanlar olsa da, bedeninde hissetmeyen ve tepki veremeyen bir varlık olarak, Necip içsel bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk, onun kendini keşfetmesini, kişisel uyanışını ve yaşamla yeniden bağ kurma mücadelesini anlatır.