Tür: Korku, Psikolojik Gerilim, Doğaüstü
Konu:
“Üçüncü Gece”, yalnızca doğaüstü korkularla değil, travmanın, köksüzlüğün ve kırılmış bir benliğin karanlık labirentleriyle de örülmüş bir hayatta kalma öyküsüdür. Film, büyük bir depremin ardından ailesiyle birlikte İstanbul’a taşınmak zorunda kalan Defne adlı genç bir kızın gözünden anlatılır. Bu ani yer değişimi yalnızca fiziksel değil, ruhsal bir kopuştur da. Arkasında bıraktığı şehir, yalnızca yıkılmış bir yer değil, geçmişidir. Artık ait olmadığı bir metropolde, yeni bir evde, tanımadığı duvarların arasında yaşamaya zorlanır.
Başta her şey sessizdir. Ta ki geceler yaklaşana kadar.
Yeni taşındıkları evin soğuk duvarları ve boş odaları, kısa sürede Defne’ye huzur vermekten çok, bir şeylerin ters gittiğini hissettirir. İlk gece uykusunda duyduğu fısıltılar, ikinci gece kapının arkasından yankılanan ayak sesleri, yalnızca onun duyduğu bir çocuğun ağlaması… Ailesi her şeyin sadece bir adaptasyon süreci olduğunu düşünürken, Defne giderek yalnızlaşır ve paranoya ile gerçeklik arasındaki çizgi silikleşmeye başlar.
Ancak üçüncü gece geldiğinde, artık ortada ne kuruntu ne de şüphe kalır. O gece Defne, evin yalnızca onlar için yapılmadığını fark eder. Tavan arası, aynalar, boş çerçeveler… Her biri başka bir dünyanın kapısı gibidir. Defne’nin musallat olduğunu fark etmesiyle başlayan o gece, yalnızca bedenine değil, ruhuna da saldıran habis cinlerle iç içe geçer. Zaman bükülür, mekân kıvrılır ve Defne artık hem bu dünyaya hem de öte dünyaya aittir.
Filmin atmosferi dar koridorlar, karanlık odalar ve bilinç bulanıklığı ile örülüdür. Işık oyunlarıyla zihinsel bir çöküşü görsel hale getiren yönetmen, Defne’nin iç dünyasını dekorla bütünleştirir. Gürültüsüz bir sessizliğin içinde yankılanan ayak sesleri, kapanmayan bir kapının ardında bekleyen karanlık, izleyiciyi yalnızca korkutmaz – onu boğar.
Aynı zamanda film, yalnızca doğaüstü bir hikâye anlatmaz; köksüzlük, yerinden edilme, travma sonrası stres bozukluğu ve genç bir bireyin kendini bulma mücadelesini de konu alır. Depremin fiziksel yıkımıyla başlayan hikâye, ruhsal yıkıma doğru ilerlerken, izleyiciye metaforlarla örülmüş psikolojik bir korku sunar.