nanç, kader ve insanlık sınavı… Nuh: Büyük Tufan, kutsal metinlerden ilham alınarak sinemaya uyarlanan ve evrensel bir felaketin gölgesinde şekillenen etkileyici bir dramdır.
Nuh, ailesiyle birlikte sade ve doğayla iç içe bir hayat sürmektedir. Ancak geçmişi, babasının acımasız Tubalcain tarafından öldürülmesiyle gölgelenmiştir. Günün birinde, toprağa ekilen bir tohumun anında yeşermesi ve ardından gördüğü tufan rüyaları, Nuh’un hayatını kökten değiştirecek işaretlerin habercisi olur. Bu esrarengiz olayları dedesi Methuselah’a danıştığında, onun sözleriyle kaderi netleşir: Nuh, seçilmiş kişidir ve yaklaşmakta olan yıkımı durdurmak onun görevidir.
Kıyamet gibi bir selin dünyayı yutacağına dair kehanet, Nuh’u harekete geçirir. Gökyüzünden gelen mesajlara kulak vererek devasa bir gemi inşa etmeye başlar. Bu süreçte ailesinin yanı sıra, geçmişini geride bırakmış genç bir kız olan Ila da onlara katılır. Ancak Nuh’un içsel çatışmaları, ailesiyle yaşadığı gerilimler ve düşmanlarının tehditleri, onu yalnızca fiziksel değil, ruhsal bir sınavla da baş başa bırakır.
Russell Crowe’un güçlü oyunculuğuyla hayat bulan Nuh karakteri, karanlıkla aydınlığın, inançla kuşkunun, merhametle adaletin arasında sıkışmış bir lideri yansıtırken, yönetmen Darren Aronofsky’nin görsel anlatımı da filme mitolojik ve felsefi bir derinlik katar.
Nuh: Büyük Tufan, yalnızca bir felaket filmi değil; insan olmanın, doğruyu seçmenin ve umudu korumanın destansı bir anlatımıdır.