Gabriel Howarth, güzel karısı Brinn ile birlikte lüks bir evde konforlu bir yaşam sürmekte, aynı zamanda şehirde oldukça popüler ve saygın bir restoranın sahibidir. İşleri yolunda, hayatı düzenli ve planlıdır; ancak son zamanlarda baş gösteren garip ve rahatsız edici rüyalar, onun dingin dünyasını sarsmaya başlar. Rüyalarında gördüğü imgeler giderek daha gerçekçi ve korkutucu hale gelir, sabah uyandığında ise bu rüyaların etkisinden kurtulmakta zorlanır.
Endişelenen Gabriel, bu durumun altında yatan sebebi öğrenmek ve rahatlamak için psikiyatrist Dr. Reese’e başvurur. Doktor, stres ve baskının rüyalarını etkilediğini ve ilaç tedavisiyle bu problemin aşılabileceğini söyler. İlaçları almaya başlayan Gabriel, başlarda rahatlama umut eder fakat kısa süre sonra beklenmedik yan etkilerle karşılaşır. Rüyalarındaki korkular giderek yaşamının içine sızmaya başlar, gerçek ile hayal arasındaki sınır bulanıklaşır.
Gün geçtikçe, Gabriel’in vizyonları daha da yoğunlaşır; uyanıkken bile geçmişe dair silik anılar ve karanlık imgeler zihnini ele geçirir. Kendi hayatı içinde kaybolan Gabriel, kime güveneceğini, neyin gerçek neyin hayal olduğunu ayırt etmekte güçlük çeker. Dr. Reese’in teşhisinden ve ilaçların etkisinden şüphe etmeye başlar, bu belirsizlik içinde zihninin derinliklerine doğru tehlikeli bir yolculuğa çıkar.
Bu yolculuk, sadece zihnindeki karmaşayı çözmekle kalmaz, aynı zamanda onun karanlık sırlarla dolu geçmişine ışık tutar. Gabriel, hem kendi iç dünyasının hem de dış dünyadaki gerçeklerin arasındaki ince çizgide yürürken, hayatını altüst edecek gizemlerle yüzleşir. Kimseye tam olarak güvenemediği bu süreçte, gerçeğe ulaşmak için tüm korkularıyla hesaplaşmak zorundadır. Bu mücadelede, akıl sağlığı, evliliği ve hatta hayatı tehlike altına girer. Gabriel’in gerçeklik algısını yeniden kazanıp kazanamayacağı ise bilinmemektedir.